7 Aralık 2018 Cuma

İŞTE BİZİM HİKAYEMİZ


Allah'ın insanlığa gönderdiği dinler, tarih boyunca inananlar tarafından bozula gelmiştir! Buna karşın yüce yaradan, şirkten uzak kalmaları için, kavimlere sürekli peygamberler göndererek tevhitteki yozlaşmanın önüne geçmeyi amaçlamıştır. Ne yazık ki, insanoğlu her dönemde haddini aşmıştır. Kimileri dini yetersiz bulup artırımlar yaparak, kimileri azaltarak! Kimisi geçmiş kültürlerini, asabiyet ve kavmiyetçiliğini, aile kavgalarının sebep ve sonuçlarını   zamanla dinselleştirmiştir!  kimileri de dinden çıkar sağlamayarak sürece bir şekilde zarar vermişlerdir!...En basit bir örnek verecek olursak; Hz Musa, kavmini kızıl denizden geçirdikten sonra kırk günlüğüne ayrılır. Döndüğünde kavminin altından yapılmış böğüren bir ineğe taptığını, öncülerinin de  “Musa da böyle istiyordu” dediğini, Kurandan okuyoruz. İnsan tabiatı böyle bir şey. Henüz 40 gün içinde tüm gerçeği bilip görmesine rağmen bu  sapma neyin göstergesidir!..? Kabe deki lat ve Uzza kimleri temsil ediyordu? Hiç düşündük mü birisi lut a.s. Diğeri Üzeyir a.s. Müşriklerin  kutsadıkları kişilerdi. Bunlar bir masal değil,  aşırı yükselttikleri insanı tapma noktasına getirmesi insanoğlunun her an sapmaya meyilli olduğunun bir göstergesi!!! İlgili ayetlerde ne olduğumuzu  bize hatırlatan mesajlardır!
  Hz. Muhammed sonrası da,  söz konusu olumsuz etkenlerin kendini göstermesiyle İslam içindeki yozlaşma  diğer dinlerin kaderine mahkum olmuştur!. Başlangıç olarak zorba ve adaletsiz yönetimler, muhaliflerini sindirmek ve gözden düşürmek, hükümranlıklarını sürdürmek adına toplumdaki huzuru adaleti, sosyal ilişkileri alt üst etmişlerdir! Allah’ın kitabının toplum tarafından yeterince anlaşılması için caba göstermek şöyle dursun,  geriye dönük bir takım rivayetler uydurarak haklılıklarını topluma kabul ettirme yöntemini kullanmışlardır. İç ve dış çatışmalar neticesi Kuran’ı anlayan insanların bir bir ölmesi, yaşayanların da yönetimden uzak durması,  bu zihniyetin ekmeğine yağ sürmüştür! İslamı yeni kabul etmiş  geniş halk kitlelerin, dinini Kuran’dan öğrenme imkanı nerdeyse kalmamış olduğu bir ortam! İnsanların dini anlama ve yaşama konusundaki beklentisine cevap verecek yeterli  altyapı da yok!! Karmaşa döneminde ise, Müslüman toplumun din adına bildikleri Allah resulünden beri nesiller arası yaşanarak gelen ibadetlerden anladıkları kadardır! Mana ve maksadını yeterince anlamadan yapılan ibadetler ise zamanla ritüele dönüşmüş, Sahabe dönemindeki derinlik maalesef kalmamıştır! http://kurannediyorbizneanlyoruz.blogspot.com/2018/10/blog-post_75.html
Bu karmaşa içinde  din adına yaşananlar!!!
Yönetimin hile, haksızlık ve zulümle  gasp edilerek, halifeliğin saltanata dönüştürülmesi neticesinde iktidar  ve muhalefetin düşmanlıklarının hat safhaya ulaştığı muhalefetin yok edilmesi için bütün imkanların seferber edildiği bir ortam!!! Bu gurupların arkalarına yandaş bulmak adına,  Kuran’ı ve Allah resulünü kendi lehlerine konuşturmaları neticesindeki uydurmaların daha sonraki nesillere din olarak yansıdığı bir zaman dilimi !!  Bunlar nasıl olmuş, tevhit inancı nasıl bozulmuş  bir bakalım!
Kuran zaten anlaşılmıyor!  Muhalif  durumda olup kendilerini şia olarak tanıtan gruplara göre; Kuran’ı ancak temiz olanlar anlar ve açıklarlar! Onlar kim? Ehlibeyt!. Onlar da resuller gibi masumdurlar! Vasıtasız vahiy alırlar! Ölecekleri vakti bile kendileri tayin ederler!  Onlara iman etmek imanın bir esasıdır! Dolayısı ile ehli beytin her söylediği söz, Kuran’ın anlamıdır!. Takiye dinin bir esasıdır! Müslüman olmak ve kalabilmek için bu esasların kabulü şarttır!!! Zeydiler hariç, Şiilerin inanç temelleri bu esasa dayanmaktadır! (http://ehlibeytinsahabeyebakisi.blogspot.com/2011/10/sahabe-kimlere-denir.html) http://ehlibeytinsahabeyebakisi.blogspot.com/2011/12/i_3986.html

İktidarın zaten din diye bir derdi yoktur!. Bütün derdi saltanatını devam ettirmek, ganimetini artırmak, taraftarların çoğaltmaktır! Bunun içinde dinin onların lehine konuşturulması yeterli. Bunun içinde ne gerekse yapılmakta!
İktidar ile muhalefet arasında kalan geniş halk kitleleri, muhaliflerin dinde olmayan bir takım şeyleri itikat konusu yapmasına  karşı  mesafeli durarak, her ne kadar iktidarın zulmünü desteklemiyorsa da, karşı bir mücadele içinde de olmamış,  tabiri caiz ise kabuklarına  çekilmişlerdir!. Bir kısmı da daha iyi Müslüman olmak adına,  toplum içine yayılmaya başlayan züht hayatına yönlenerek her şeyden elini ayağını çekmişlerdir!
İktidar ve muhalefet kendi iddialarının altını doldurmak adına Allah resulü adın söz uydurma yarışına girdiklerini  Emevi döneminde başlayan bu faaliyetin Abbasî döneminde zirveye ulaştığını  görüyoruz!
Büyük kopuşun alt yapısını oluşturan bu iddiaların altının  doldurulması için iki tarafta da  hadis borsası oluştu!.  Bu oluşumların bir tarafında  ehlibeyt,  diğer tarafta da  peygamber adına hadis uydurma faaliyetleri  başlar! Bu o kadar meşrulaşır ve önemsenir ki, hadis uyduranlar bununla cennete bile gideceğine inanmaya başlarlar!.  Her iki tarafta da dinde olmayan bir sürü hurafe ve yalanları hem peygambere hem de ehlibeyte söyletmişlerdir. Bunlarla kalsalar ya! Bu yalanları kullanabilecekleri ayetlerin altına koyarak Kuran’ı da bu sürece  ortak etmişlerdir! Bugün ayet anlamlarına bakıyorsunuz, aynı ayet şiilere farklı Sünnilere farklı bir şey söylüyor!!. Allah'ta tezat olur mu!!? Haşa!!! Hadis uydurmalarını nerden anlıyoruz denirse; Hz. Ebu Bekir sahabenin yaşadığı dönemde bütün valilere genelge göndererek hadisleri toplatır. Toplam 500 hadis çıkar. Bu kadarın içinde bile çelişkiler görünce Allah resulü bize Kuran’dan başka emanet bırakmadı diyerek onları yok ettiriyor. Bütün sahabenin hayatta olduğu bir dönemde beş yüz  olan hadis sayısının milyonlara ulaştığını görerek anlıyoruz. (https://butunyonleriylehadis.blogspot.com/
Sürecin devamında, insani yorumlar, iyi niyetle, belirli zamanların sorunu çözme konusundaki fıkıh hükümleri, içtihatlar, farklı kavimlerden gelen kültürler, dinde olmayan binlerce şey dinden sayılırken,  Kuran’ın  hüküm  belirlemede adı olsa da,   etkisiz yetkisiz  sevgi ve saygı boyutunda duvarlara asılı bırakılmıştır!  Kitabı anlamayı değil de okumayı amel edinenler, ne hikmetse Allah resulünden yaklaşık iki yüz elli üç yüz yıl sonra metin tenkidi yapılmadan toplanarak  Kuran’a, ahlaka, akla  ve kendi kendisi  ile çelişen doğru ve yanlışın iç içe geçtiği  rivayetler  yığınını  anlaşılır ilan ederek, Kitabın yerine oturtmuşlardır!. Tabiri caiz ise  tevhit ameliyat edilerek reforma tabii tutulmuştur. İslam kılıfı ile İslami ritüellerinde içinde olduğu nerdeyse yeni bir din ortaya konmuştur! Daha sonraki nesiller bu tezgahı fark etmeden  söz konusu rivayetlerin bir çoğunu ne yazık ki, Kuran'ın anlamı zannı ile din haline getirmişlerdir. Çelişkili rivayetler; günümüzde bir kısım Müslümanların tüm hadisleri reddetmesine, bir kısmının dinden uzaklaşmasına bir kısmının  ateist ve deist olmasına neden  olurken, diğerlerini de geçmişte  gruplara mezheplere, meşreplere, daha sonrada tarikatlara bölünerek parça parça olmasına neden olmuştur!. Farklı rivayetleri benimseyen her bir grup, kendilerini hak diğerlerini batıl görmesi yüzünden, kardeş olmaları gereken müminler bir birini kafir ilan etmeye başlamışlardır. Bugün her bir grup kendilerinin hak olduğunu ayetlere ve hadislere dayandırabilmekte, Kuran ve hadis herkese farklı şeyler söyleyebilmektedir! Bu ihaneti zamanında görüp, Müslümanları Kuran'a ve nebevi sünnete çağıran Hasan Basri, İmamı Azam, İmamı Zeyd, Akif, Ali Şeriatı, Ahmet El Katip  ve sonraki alimlerimiz ya cezalandırılmış yada itibarları yerle bir edilmiştir. Süniiler şia olmakla, şii olanda Sünnici olmakla suçlanmıştır! Rahatlarını bozmak istemeyenler, gelebilecek tepkileri göze alamayan korkaklar, hakikati gördüğünde kafalarındaki dinin bozulacağı endişesi içinde olanlar, ya susmaktalar! Yada çıkarlarına dokunduğu için bu gerçeği söyleyen herkese bütün çirkinliği ile saldırabilmekte!...
İslam toplumunun bir dört yüz küsur yıl dan beri içinde bulunduğu bu ortam  bir senaryo değildir. Bu kadar bölünmenin, çirkinleşmenin, ahlaksızlaşmanın kaynağı nedir! Kuranı ve nebevi sünneti anlamaması, anlayamaması!! https://sunnetnedirnedegildir.blogspot.com/
 Mekruh saydığı bir eylemden kaçmak için onlarca haramın işlendiği, kendine göre sünnet, mubah, müsteap saydığı bir eylemi yapmak için yüzlerce farzın yok edildiği dindar toplum!!!
Gelinen nokta!...
İslam toplumları aklını kullanmayıp hurafe bataklığına saplanması yüzünden, bilimsel,  teknolojik, sosyal ve ekonomik gelişmelere ayak uyduramamış, topraklarını kaybetmiş birçoğu batılıların sömürgesi olmaya mahkum olmuşlardır!  Kaynaklarını akıllıca kullanmamış emperyalist ülkelere peşkeş çekmişlerdir.!   Bu  kadar aymazlığı, gerilemeyi kimileri batılıların oyununa, kimileri Müslümanların tembelliğine, kimileri de Kuran’ dışı uydurulmuş dinin insanlardaki düşünme akıl etme yetisinin yok edilmesine bağlamıştır.!
Neticede, günümüz Müslümanları tarihte hiç olmadığı kadar fakir, ezilmiş, aşağılanmış, zelil ve tefrikalara bölünmüş haldedir.  Karnı toklar acın haline ortak olmamakla birlikte, aşağılık bir hayat sürmektedirler. Açlık ve yokluk içinde olanlar eğitimden yoksun kaldıklarından kötülük üretenlerin etkisinde her yeni gün farklı amaçlara yönelik kullanılmaktadırlar! Kısaca Müslümanlar bir birine düşürülmüş,  bir birini öldürmeyi dinin bir emri hatta cihat sayma hadsizliğine düşmüş yada düşürülmüş durumdadır!  Bütün bunlar yetmiyormuş gibi kendilerine yeni tartışma, kavga ortamı oluşturmada son derece maharetli olduklarını da göstermişlerdir! Daha önce mezhepler ve tarikatlar  üzerinde yürüyen tartışma, bu seferde dinin kaynağı “Kuran mı, hadis mi”.?...Alanına kaydırılmıştır!!!!.
Bir sorun varsa ki, var! Asırlardır  saklanmaya çalışılıp bir türlü üstü kapatılamayan bir tür tevhit ve şirk' in mücadelesi artık ap açık ortaya çıkmıştır!  Mesele din üzerinde oynanan oyunların bozulup hakikate ulaşılması ise,  Maksat rızai ilahi kazanmaksa, önümüzde örneğimiz var. Bu dini güzel bir şekilde yaşandığı bir zaman dilimi var. Allah'ın resulünün övülen örnekliği ve bunların neler olduğu açıkça kitapta belirtilmiştir.
   Allah’ın dininin aslına dönme konusunda atılacak her adımda,  kavga etmeden, bağırıp çağırmadan, tartışmaların ön yargısız bir şekilde sürdürülmesi, tevhidin, adaletin, aklın, şefkatin, özgürlüğün, mübaşire nin öncülüğünde Müslümanların fabrika ayarlarına dönmesi yönünde bir cabaya güzel bir katkı sağlamak varken...!
Kendimiz gibi düşünmeyenlere karşı bu çirkinlik, ötekileştirme,  iftira, şahsiyetlerini yok etmek...!  Bütün bunları kimin için, kim adına, neden yaparız? Hem de din Allah'ın, kavga niye bizim! Üstelik O böyle bir kavga istemezken! Bu çirkinlikten bir Allah rızası çıkar mı!..? Çıkmayacaksa insan kaybedeceği şeyin kavgasını yapar mı?

 



BUGÜNKÜ HALİMİZİ BEN BÖYLE OKUYORUM! YA SİZ!!!?


Allah'ın Dini ; kul olan insanlar tarafından oluşturulan paket  programlarla ifade edilemez!. Bu güne kadar çeşitli ekoller kendi kültür ve yaşam türlerine göre itikat anlayışlarını bir paket haline getirip taraftarlarına din diye sunmuşlardır!. Bir biri  ve  kuran ile uyuşmayan  bu programlar sayesinde Müslümanlar kutuplaşmış,  tefrikaya düşmüş, bir birlerini katleder hale gelmişlerdir.  Allah ı bırakıp, evliya, büyük alim, gavs, kutup,  Allah dostu, gibi kutsallar üretip onları masum ve her şeyi doğru anlıyor, kılarak tapınma noktasına getiren arızalı anlayışlar,  Müslümanları bu körlüğü getirmiş durumdadır. Eğer kutsanan kişilerin söyledikleri doğru  olsaydı!  inançta bu kadar tefrika çelişki olmaz, bunlar bir birlerini küfürle itham etmez, insanları kendilerine değil Allah’a Kuran’a çağırırlar, toplumda cemaat kardeşliği değil din kardeşliği hakim olurdu!!!!  Allah’ın doğruları ile bunların paket  içindeki doğrular büyük oranda bir birleri ile örtüşmediği gibi,  saygı duyduğumuz  alimlerin hiç birinin görüşleri bir diğeri ile bire bir aynı değildir. mezhepler arası  icma adı ile oluşturulan ifade  tamamen yalandır. Zira birin haram dediğine diğeri helal diyebilmişlerdir.  Asabiyetin (ırkçılığın), sosyal ve siyasi  aile  kavgalarının,  farklı kültürlerin gücü ele geçirmek sevdası ile savaştığı bir dönemde,  belli  şartlardan dolayı sadece o zamana yönelik   iyi niyet çerçevesinde oluşturulan fıkhı görüşler  zamanla amaca yönelik kullanılmayıp kurumsallaştırılmıştır! Her ekolün ileri gelenleri paketlerine  ilaveler yapmıştır! Daha sonrakiler ise, sorunlarını çözmeye yönelik bir zahmete katlanmayıp  bütün müktesebatı uydurmalarla birlikte  hap haline getirip  tabletleri bizlere yuttur muşlardır!!!


Sloganlar güzel cümleciklerdir! Ama doğruyu söyledikleri halde her zaman hakikati yansıtmazlar. Çünkü altı gerçek dışı şeylerle doldurulur! Mesela  Kuran bütünlüğüne, maksat ve manaya bakmadan“ KURAN BİZE YETER” sloganı ile  Kuran’ı sözlük/lügat üzerinden anlamlandırıp, Buhari yada başka hadis ehlinin sözüm ona sahihlerin deki bir takım yalanları, akıl tutulmalarını, geçmiş kültür kalıntılarını, Arap cahiliye adetlerini, şirk unsurlarını  kalkan ederek, peygamber siz bir din tasavvuru ile  ibadetsiz, ruhsuz bir din oluşturmaya  kalkanlar,  yada onlara  yandaş olanlar neye hizmet ederler ?!!! Bunlar düşünmezler mi ki?... Elbette KURAN YETERLİ BİR KİTAPTIR. Kuran islamın yegane kaynağıdır. Resul dendiği zaman aklınıza hadis ehlinin anlayışındaki resulü  getirip,   bağlamından kopartılan ayetler  mermi yapılarak hak ve hakikatler katlediliyor! Kuran hayat kitabıdır. Peygamber O kitabı yirmi üç yılda yaşayarak hayat haline getirmiş numunedir.  O’nun vahyin ışığındaki örnekliklerini  görmeyip yok saydığınızda Kuran’ın içindeki  hayatı kiminle dolduracaksınız?!! Sözünü ettiğim Resul, geleneğin savsatalarındaki resul değil, Kuran'ın içinde yer alan övülen nebiden bahsediyorum.  Allah resulünden boşalttığınız alanları herkes kendi resul'lüğü ile ile doldurmaya kalksa, Kuran herkese ayrı bir şey söyler duruma gelmeyecek mi? Nitekim de bu sloganı kullananların her birinin sözü diğerini tutmuyor! Maksat hak ve hakikat ise, Resul demek Kuran, Kuran demek Resul anlamına geliyorsa ki öyledir. Onları nasıl bir birinden ayırt ediyorsunuz!!? Toplum olarak bu hale düşmemizin en büyük sebebi onu insanlıktan çıkartıp melekleştirenlerdi! Ortada insan bir peygamber bırakmamışlardı!  Ya siz ne yapıyorsunuz?! O’nu hayattan siliyor, yok ediyor yerine egonuzu koyuyorsunuz! Birileri uçurarak yok ederken, sizler silerek yok ediyorsunuz! Bu anlayışınızla hurafecilerin Kuran’ın anlamını öğrenmeye karşı yeni setler oluşturduklarının farkında mısınız? Siz bunu kasıtlı bilerek mi yapıyorsunuz yoksa gafletten mi?..! Sizler ve onların  Farkını nasıl anlayacağız? Hakikaten siz Kuran dostu musunuz!!!!?
Bu hale  neden, niçin  düştüğümüzü akıl etmeyenler görmeyenler,  görmek istemeyenler, görüp te menfaatim elimden gidecek diye susanlar, emeksiz beleşten kolayca cenneti bulduk diyenler, yada korktuğu için sesini çıkartamayanlar!!! Pasif  kendine iyiler  vay halimize!!! Vay halimize!!!! Bu sorumluluk  sadece saldırıya iftiraya uğrayanlara  değil hepimize!!!!

MAKSAT DİN KAYGISI VE HAKİKATLERİN ORTAYA ÇIKARTILMASI İSE



MAKSAT DİN KAYGISI VE HAKİKATLERİN ORTAYA ÇIKARTILMASI İSE; insanların bu amaçla  düşüncelerini  ifade etmesi ve yazmasının  sansüre tabi tutulması asla kabul edilemez.! O Allah ki… bir başkasının etkisi ve zoru ile yapılan ibadetlere itibar etmeyeceğini bildirmiş,  her hangi bir  etki ve baskı ile kulun    irade, fiilleri ve ifadesine, dokunulmasını istemeyip özgür bırakmışken,  bir kulun yada bir zümrenin  kendi doğrusu istikametinde olmayanları bir şekilde susturmak için kişiliğini yok etmesi, zulüm iftira, hakaret edilmesi yada bu yönde gayret göstermesi ne insanidir ne de İslamidir.  Zaten insani olmayan hiçbir şeyde İslami değildir.  Bunu niye söyledim?! Elektronik ortamda yayın yapan Aylık bir dergiden yazı yazmam için teklif geldi. Birkaç tane suya sabuna değmeyecek türdeki yazılarımı yayınladılar. Ancak, Kuran’ın ve nebevi sünnetin nasıl yok edilip yerine Arap örfünün, yalanın dolanın nasıl din sayılmaya çalışıldığını ifade eden bir başka  yazımı yayınlamadılar. Tepkim üzerine  benim ismimin geçtiği diğer yazıları bile kazıdılar! Bunlar sofi, sözüm ona dindar insanlardı!!!
 İslam toplumu içine din adına yerleştirilmiş urları,  şirk unsurlarını temizlemeye yönelik  yapılan tüm çalışmaların,  geleneği din edinmiş taraftarla ters gelmesini yadırgamaz olduk!. Nedenine gelince;  yaklaşık 40 yıl geleneği din diye okudum ve yaşamaya çalıştım! İçini; dini hikaye, masal, destan fıkıh ve vaaz kitaplarından oluşan din algısı ile doldurduğum Yüce Kitabıma olan ihanetimi fark etmem çok uzun sürdü! Dinlediğim ve okuduğum kitaplardaki şirk unsurları, çelişkiler, uydurma savsatalar kafama takıldıkça, bunlar benim anlayamayacağım, fakat içinde hikmet barındıran hususlar zannı ile yıllarca kendimi avuttum! avutturuldum! Oysa, Allah bize anlamayacağımız bir dini gönderir mi idi!..?   Din büyüklerimizce okumamız yasaklanmış sıra dışı kitaplara meraktan bakmam sonucu içime sinmeyen konuların çok daha fazlasının olduğunu fark ettim. Aklımı kaybedecektim!! Zaman zaman bu arızaları dile getirmem neticesi bizlere söylenen söz, “Tarih boyunca o kadar büyük alimler, evliyalar gelmiş geçmiş onların sorun görmediği şeylerin, bir kısım reformistlerce dillendirilmesine itibar edilmez!” Propagandaları ile ipnotizma edilip uyutulduğumuzu acı ile ifade ediyorum!!! Bu süreç hep böyle sürdürüldü!!! Aynı sözlerle uyutma eylemleri ne yazık ki devam ediyor!
 Kuran’ın  anlam ve maksadı ile tanışmamın ardından  tüm inançlarımı  vahiy ışığında  akıl süzgeci ile sorgulama ve test etme ihtiyacı ile karşı karşıya kaldım. Araştırmaya  baştan başladım. Geçmişte ne oldu? Dine neler ilave edilip  çıkartıldı.? Bunlar hangi maksatla, kimler vasıtası ile yapıldı.! Gördüğüm manzara dehşet verici idi! Yalanın talanın, rüşvetin, suiistimalin, şirkin başlangıcı yeni değildi! Aslında bütün bunlar zaten baştan beri yazılıp çizilmişti. Sadece bizlerin görmememiz istenmiş!. Yanlışa yönlen dirilmiştik!    Yeni olan, onların varislerinin onlardan daha acımasız çamur  olduğu idi!!!
Herkese göre bir hakikat olmaz ya! Pekiyi ne!!?; Her insan imtihana tabii olduğuna göre sorumluluk sahibidir. Hayatı boyunca doğruyu da yanlışı da yapabilir. Yanılabilir!.. Resuller bile sadece kendi görev kapsamı içinde korunmuşken, kimsenin masum olmayacağını, uçtu kaçtıların insandan kurtarıcıların yalan olduğunu anlamak zor mu?!.  Nitekim bu gün geriye dönüp baktığımızda büyük alim saydığımız kişilerin nerdeyse tamamına yakını önceden doğru bildiği bilgilerinin zamanla yanlışlığını görüp yanlışlarından bir şekilde  kurtulmanın yollarını bulmaya çalıştığını görüyoruz. Bunların en bariz örnekleri İmam Şafi ve Ahmet Bin  Hanbel’ dir. Bu kişilerin  sonradan caydıkları görüşleri ile yeni görüşleri arasındaki çelişkileri görmezden gelip, her ikisini de doğru kabul ederek buna teviller üreten anlayışlara, hikmet gözü ile bakmamız, daha sonradan da cayabilecekleri  görüşlerini  Kuran ayarında görmemiz, ne hüsran ve ne büyük bir tezattır. Bunlar insandır yahu!! Allah’ın ortakları yada danışmanları değil!!!! Önceden yanlış yapmışlarsa yine yapmayacaklarının garantisini kim verebilir?!!

6 Aralık 2018 Perşembe